31 Temmuz 2012 Salı

Avatar: The Legend of Korra


Aang'in Ateş Krallığı ile olan savaşının üstünden onlarca yıl geçmiş. Katara yaşlanmış buruş buruş olmuş, Aang ölmüş, Zuko ve Toph'un nerede olduğu gösterilmedi ama ya ölmüşlerdir ya da epey yaşlanmışlardır. Aang ve Katara'nın çocukları, hatta torunları var. Toph'un kızı şehrin polisiye kısmını yönetiyor. Aang'in oğlu ise tüm ulusların birlikte yaşadığı Cumhuriyet Şehri'nin konseyinin bir üyesi.

Avatar Korra, çocuk yaşta (tahminen 3-4) 3 elementi gelişigüzel de olsa bükebiliyordu. Aşırı enerjik, her şeye atlayan ve korkusuz bir kız Korra. Avatar olduğu belirlendikten sonra eğitime başlıyor ve 3 elementte ustalaşıyor. Su, ateş ve toprak. Ateş sınavını da geçtikten sonra Cumhuriyet Şehri'ne, Aang'in oğlu Tenzin'den hava bükmeyi öğrenmek için gidiyor. Fakat Cumhuriyet Şehri'nde doğru gitmeyen bir şeyler var. Avatar'ın duruma el atması gerek.

Sürükleyici bir hikayesi (Avatar'ın önceki serilerinde olduğu gibi) güldürürken duygulandırabilen bir yapısı var. Gayet de hoş :3

30 Temmuz 2012 Pazartesi

Uta no Prince-Sama


Harem (erkek haremi!!), okul ve müzik konulu bir anime. Müzik eğitimi veren çok ünlü ve muhteşem bir okulda, çok farklı insanların birbirleriyle tanışmasını anlatıyor. Başroldeki Haruka Nanami (kendisinin gözbebekleri yeşil olur.Aşağıya fotoğrafını koyacağım) küçüklüğünde çok zayıf bedeni olan bir kız. Büyükannesinin yanında dağda bayırda Heidi gibi büyümüş. Piyano çalmayı öğrenmiş. her zaman ailesi müziğe yeteneği olduğunu düşünmüş ama zayıf sağlığı yüzünden onu müzik okuluna yollamaya çekinmişler. Bir gün Haru-chan, şehre gittiğinde o kadar gürültüye dayanamamış. Kendini kaybetmek üzereyken bir ses duymuş... Hayato-sama'sının sesi. O gün, Hayato-sama için beste yapmak Haru-chan'ın en büyük hayali olmuş. bu yüzden müzik okuluna yazılmış. Hikaye burada başlıyor. Birsürü arkadaş ediniyor ve mükemmel bir grup kuruyorlar. Tabi birçok sorunla da karşılaşılıyor.

Sürükleyici bir konuya sahip ilik gibi erkekler barındıran bir anime. Kızların bi solukta izleyeceğinden şüphem yok ama erkeklerin geneli için aynı şeyi söyleyemeyeceğim.

Sen percent love <3

Cecil Aijima. Asıl prens.

 
 Masato Hijirikawa

Otoya Ittoki 


Natsuki Shinomiya

Ichinose Tokiya (namı diğer Hayato)

Ren Jinguuji

Syo Kurusu

Bu hatun da tüm bu yakışıklıları çeken sevimli kız. Gözleri çok tuhaf ama güzel yani bence v.v Haruka Nanami.

28 Temmuz 2012 Cumartesi

My Sister, My Love


BAŞROLDE MATSUMOTO JUN VAR! NASI İZLEMEDİM BEN BUNU!!!

Huh sakinim. Geç oldu güç olmadı. Amatörce çekilmiş bir filmdi ondan izlememişimdir belki v.v 

İkizlerin aşkını anlatan bir film. İkizlerden biri Matsumoto diğeri de ne idüğü belirsiz kız (bkz: kıza gıcık). Konusu bu kadar yani. Daha ne bekliyodunuz mis gibi konu. Gayet de gerçekçi ve duygusaldı. Çok sevdim ben ki, iki kere izlediğim sahneler oldu v.v (bkz: janken sahnesi) izlerken sürekli aklıma Flowers of Evil geldi T.T bi kat daha duygulandım.

26 Temmuz 2012 Perşembe

Kanojo no Tadashii Asobikata


Bir japon filmi. Tahminen 7-8 yaşlarındaki bir kız ve bir oğlan, kızın isteği üzerine bir oyuna başlıyorlar. Kız prenses, oğlan onun hizmetkârı. Eğer kimse keşfetmezse sonsuza kadar sürecek bir oyun...

Kızda tam bir prenses havası var. Var yani. Çocuğa yaptırmadığı şey kalmıyor. Köle gibi kullanıyor ki...aah zaten öyleydi değil mi >.<' çocuk da hiç şikayetçi olmuyor. Kız, erkeklerle buluşmalara gidiyor. Asıl oğlan, kızı takip edip bekliyor...

Filmi izlerken kendimle ilgili bir şey farkettim. Kıza uyuz oldum, "deşilir bu" dedim. Ama kızdan farklı bir yanım da yok yani ._. ne adi bi insanım ben ya deşilirim ben. Evet bunalıma girdim ben yine... Bunu da niye buraya yazdıysam. Öeğ *beyni sulanır*






Japon erkekleri de pek yakışıklı oluyor yahu.

Diablo 3. Kitap - Gölge Krallığı


Bu kitapla birlikte Diablo Üçlemesi'ni bitirmiş bulunuyorum. A.Knaak yazmış son kitabı. Sırf yazarına güvenerek bile alınabilir ki, Diablo yani. Her türlü okunur bu kitap. Yine böyle güzel bir seri için hazırlanan dandik kapak resmini kınıyorum. Koskoca 3 kitabın hepsinin hapağı da afedersiniz b*k gibiydi. Kapağına bakıp karar vermemek lazım tabi.

Kitabın konusu eski br şehirle ilgili. Ureh adında bir şehir, yüzyıllar önce dünyada çok önemli bir konuma sahipmiş. Fakat şehir birden yeryüzünden silinmiş. İnsanlar aniden ortadan kaybolmuş ve binalar da zamanla yıpranmış. Efsanelere göre şehir, başmelek tarafından cennete kabul edilmiş. Cennette altına ve mücevherlere ihtiyaç olmadığı ve bunalrı geride bıraktıkları, dolayısıyla Ureh'in büyük bir hazine barındırdığı söylentileri yayılmış. manyak bir vizjerei ve kiraladığı askerler zorlu yollardan geçerek Ureh'e ulaşıyorlar ve yıkık dökük bir harabeler topluluğuyla karşılaşıyorlar. Ama Ureh'in varlık ve yokluk arasına sıkışmış bir şehir olduğunu, Diablo'nun insanlarını kandırarak zombilere çevirdiği bir şehir olan Ureh'te yaşayarak öğreniyorlar. 

Kitabın en sevdiğim kısmı psikolojiyi cidden etkilemesi ki ben kitapları aralıksız okuyan biriyimdir. Bir kitaba başladığım zaman psikopatlık derecesinde hızlı okurum. O bitmeden uyuyamam. tamam böyle söyleyince manyak ve takıntılı geliyor olabilir kulağa ama o şekilde kitapları daha gerçekçi yaşıyorsunuz. Kendinizi Ureh'te hissetmenizi sağlıyor zaten Knaak da.  Ya bu şekilde okuduğum için gerçekten çok etkilendim, ya da gerçekten çok etkileyiciydi. Hiçbir yerde heyecanının dozu azalmadı. Baştan sona çok iyiydi. 

Bir de.. Necromancerlara bir kere daha aşık oldum. Rathma'nın müritleri~ Kya~






15 Temmuz 2012 Pazar

Kedili Manga - Savaşçılar. NEKOLAR HERYERDE!!





Prenses Ai'nin 2. cildini ararken rastladığım bir mangadır kendisi. "O..ha. Kedi. Çok şeker. Nyaağ" tepkisiyle yapıştım, aldım ve okudum.

Ormanda yaşayan vahşi bir kedi kabilesi, ormana insanların müdahale etmesiyle zor durumlar yaşıyor. Bu kabilenin bir üyesi olan Grikamçı adındanki bi kedicik diğer arkadaşlarını kurtarmaya çalışırken kendisi yakalanıyor ve bir ev kedisi olmaya zorlanıyor. Gördüğüm kadarıyla 3 cilt ama sadece 1 cildini okuduğum için hikayenin gidişatıyla ilgili pek bir yorum yapamayacağım. Genelde Grikamçı'nın hayatını konu alıyor ve çizgifilm tadında. Disney animasyonlarından birini izliyormuş gibi hissedebilirsiniz.

Dewa mata nya.

Drizzt Efsanesi Kitap 1- Anayurt



Unutulmuş Diyarlar'a da yeni başladım evet... LAN ÇOK GÜZELDİİİİ!!!!1111 Feci iyiydi .____. elimdeki kitabı bitirir bitirmez ikincisi alıp devam etmeyi düşünüyorum şahsen. Konusu diğer fantastik kitaplarda karşılaşmadığım bir elf türüyle ilgili.

Kara elfler, yüzey elfleri olan "faeryler" ile yaşadıkları bir anlaşmazlık yüzünden yeraltına çekilip binlerce yıl orada yaşıyorlar. Tanrılarına yüz çevirip örümcek kraliçe (ya da tanrıça artık her neyse) Lloth'a tapmaya başlıyorlar. Vücutları yeraltında yaşamaya adapte olduğu için boyları çok kısa (1.30 civarı) ve isimlerinden anlaşıldığı gibi siyah tenleri var. Bir nevi zenci elfler de diyebiliriz. Beyaz saçlar ve kırmızı gözler genel özellikleri. Işıkta göremiyorlar ama infra görüş yeteneğine sahipler. Yani cisimleri ısılarıyla algılıyorlar. Menzoberranzan isminde bir yerde yaşıyorlar. Kara elf soyluları "aileler" olarak gruplaşmış durumda. Birinci aile en değerlisi. İkinci aile bir alt seviye falan o şekilde gidiyor.
Cinayet, tanık bırakılmadan işlendiği zaman katile saygı duyuluyor. Kanıt bırakıldığında ise katil bulunup öldürülüyor. Sakat doğan çocuklar örümcek kraliçe Lloth için kurban ediliyor. Bir ailenin başka bir aileye savaş açıp gizlice düşman ailedeki herkesi öldürmesi ise diğer drowlar(yani kara elfler) tarafından sessizce alkışlanıyor bile.

Do'Urden ailesi, ki kendileri Menzoberranzan'ın 10. evidir, DeVir ailesini (9. ev) bir gece sessizce ortadan kaldırıyor. O gece Lloth'a 3. oğul olan doğmamış çocuğu kurban etmeye söz veriyorlar. Ama çocuk doğduğu sırada erkek kardeşlerden biri diğerini öldürüyor ve doğan çocuğun kurban edilmesine gerek kalmıyor. Kitap, o çocuğun hayatını anlatıyor. Menekşe gözlü Drizzt Do'Urden. Onun kalbinde diğer drowlarda olmayan bir şey var... Sevgi ve merhamet gibi... ve Drizzt Do'Urden, bunların kesinlikle kabul görmediği vahşi ve acımasız Menzoberranzan'da ayakta kalmaya çalışıyor.

Bir solukta okuduğum bir kitaptı ve bence mükemmeldi..

8 Temmuz 2012 Pazar

The Pride of Taern

Online oynanan ücretsiz oyunlardan biri, The Pride of Taern. Hikaye, Taern adında bir bölgeye Ujor'ların saldırmasıyla başlıyor. Açıkçası trailerı sıktığı için tamamını izlemedim -.- Oyuna başladığınızda evinizde anneizle birliktesiniz ve evde bir haydut var. Haydutu öldürmeniz gerekiyor (nasıl dövüşüleceği öğretiliyor bu kısımda) Haydut öldükten sonra dışarı çıkıyoruz ve karşımıza zombi saldırısına uğramış gibi görünen bir şehir çıkıyor. Yerde kanlı cesetler, koyu renkli binalar falan uuuu~

Oyunda barbarian, knight, archer, sheed, fire mage, voodoo ve healer olmak üzere 7 class var. Fire mage ve voodoonun tiplerini çok sevdim şahsen o.o

Fire mage:

Voodoo:

Oyunun işleyişinde söz sahibi olabiliyoruz ki bu güzel bir şey. Konuşmalar digital novel tarzında. Hoş... Ama abi bu kadar da dandik bi dövüş modu olmaz ki ya. heyecan yok bir kere. Bir sonraki saldırını seçip sürenin dolmasını bekliyorsun onlar da yavaş yavaş dövüşüyo. Saçmalık resmen. Hiç sevemedim bu tür oyunları sevemeyeceğim de. Bağlamıyor kendine bir kere. Huh. Neyse denemek isteyenler için işte oyun: The Pride of Taern

7 Temmuz 2012 Cumartesi

Kontakt 2

Selamlar! Geçen haftasonu Yıldız Teknik Üniversitesi'nde yapılan Kontakt 2 etkinliğindeydim. Bir hafta geçti üzerinden hala kendime gelemedim ._.

Benim katıldığım ilk etkinlikti bu ve hayal ettiğimden çok daha güzeldi açıkçası. İlk defa cosplay yaptım. Oyunlar, standlar ve birçok şey vardı ama hepsine katılma fırsatım olmadı malesef. 2 gün bile yetmedi ._.
İstanbul'u birazcık bile bilmediğim için etkinlik başlamadan önce çeşitli semtlerde toplanan gruplardan birine katıldım. Birsürü otaku olarak kaynaşmamız çok sürmedi tabii ki. Alana vardığımda sadece internetten görüşmüş olduğum arkadaşlarmla karşılaştım ve bu gerçekten çok güzel bir şeydi. Herkes kostümleriyle uğraşıyor, birbirinin giyinmesine mayajına falan yardım ediyordu. Gerçekten o hazırlık aşamasında orada bulunmak ve "Peruğumu takmama yardım edebilir misiniiiiiiiz?" diye seslenebilmek paha biçilemez bir şey. Her iki gün de hazırlık faslı çok güzeldi. Hatta günün en güzel kısmıydı bile diyebilirim. cosplayler tamamlandıkça insanlar yukarı çıkıp etkinliklere ve oyunlara katılıyordu. FRP ve LARP kayıtları için geç kaldığımdan katılamadım fakat Go oynamayı ve zırh yapmayı öğrendim :3 Street Fighter, Diablo 3 ve LoL gibi oyunlar oynadık. Aynı zamanda Adeks'in düzenlediği LoL tunuvasının finallerini de izleme şansımız oldu. Kutu ve kart oyunlarının oynandığı ayrı bir alan vardı ve daha önce oynama şansı bulamadığım oyunları öğrendim.

Tabi ben genelde cosplayerları ağzının suyu akmış vaziyette izlediğimden birçok şeyi kaçırdığımı etkinlik bitince farkettim :D "Türkiyede çok süper cosplayerlar varmış yahu" dedirttiler. Mükemmel cosplaylere tanık olduk.

Birçok kişiyle tanıştım ve yeni arkadaşlar edindim. Bu çok uzun zamandır yaşadığım en güzel şeydi sanırım. Mutluluktan ağlayacağımı sandığım zamanlar bile oldu ki burada kesinlikle abartmıyorum. Bu yazımı okuyan ve okumayan herkese teşekkür ederim..

Şimdi de fotoğraflar: (Alican Kavrar'ın albümlerinden alınmıştır)

İlk gün yapılan yarışmada bayan yarışmacıların birincisi:


İlk gün yapılan yarışmada erkeklerin birincisi:


Bunlar da alandan resimler:






Bu da ben. İlk gün pek de sıradan olmayan (pembe saçlı olmamdan kaynaklanan) bir necromancer cosplayi yapmaya çalıştım. En iyi fotoğrafımın da Mei Misaki'ye bişi söylerken çekilmiş olması çok tuhaf  v.v



İkinci gün giydiğim kostümümden doğru düzgün bir fotoğraf yok malesef. Misaki'nin saçını örüyorum burda eheh :3 (Not: o kimononun bi tarafı uzun v.v)


Kısacası: HER ŞEY ÇOK GÜZELDİ! (sayamadığım kaadr ço ksaat topuklu ayakkabılarla yürümekten ayak parmaklarımı hala hissetmiyorum. Ama o bile güzel geldi, o derece.)